x

Oradan buradan

22 Mayıs 2022
Oradan buradan

Deneme yanılma yolu ile bazı şeyler öğrenilebilir mi?  Felsefi bir sorumudur veya merakmıdır bu?  Yoksa pratikte yapamayacağın fiziki olarka uygulamaya koyamayacağın bazı şeyleri sadece deneyerek deneyimleyerek öğrenmeye çalışmak ve hedefe varmak mümkün mü? Haydı hedefe armak çok iddialı oldu ve sadece "hedefe doğru yürümek veya yönelmek" mümkün mü diye düzeltelim.  Belki eet olabilir.  Sonsuz seçenekli bir olay için ebette zordur, zaman alacaktır.  Başladıktan sonra deneyimlerinde ölçümleme yapabiliyorsan, sonsuz seçeneklerin bir kısmın eleyerek, diyelim ki 360 dereceli bir seçene açısında, deneme yanılma yolu ile bir süre sonra 30 derecelik bir kısmını eleyebiliyorsan ve bu hep böyle devam edek seçenek açısını 90 derecenin altına indirebilirsen en azında bir süre sonra hedefe giden veya gittiğini zannetiğin yolu bulmuş olursun veya o yolda olduğunu sanarak daha bir motive olursun, diye süyleyebilir miyiz?  Düşüncenin doğasında çelişki varmıdır? yada olmalımıdır?  Çelişkiler içermeyen fikirler sağlıklımıdır?  Felsefi açıdan sanırız düşünce her zaman çelşki içermeli hiç bir şey kesin olmamalı.  Yanlış anlaşılmasın burada çelişki içermelei derken, üst satırda yazdığını alt satırda kendini yalanlayan, 1 dakika önce söylediğin 1 dakia sonra yalanlayanlar değil kastım.  Kastım, herhangi bir teorinin, önermenin, fikrin tümpzitif, negatif kısımları ile olabilecek tüm sonuçları ile bağlamları ile birlikte ifade edilmesi.  Tüm unusurların ortaya konması öenmli çünkü aksi taktirde işin içine dogmalar daha kötüsü ideolojik  yönlendirmeler manipülasyonlar girmekte.  O andan itibaren zaten işin tadı kaçıyor ve söylenen den çok söyleyen öne çıkıyor.  Söyleyen ile ilgili olmamalıyız, söylenene bakmalıyız.  Ancak söylenen şey dediğimiz gibi tam kesinlik içermeden,olayı durumu, teoremi, inancı, önermeyi tün negatif,pozitif ara unsurları ile ozamana kadar yapılan deneyimleri, deneyimlerden çıkan sonuçları, vibi tüm unsurları ortaya koymalı ve nihayetinde vrılma istenen hedefin ne olduğu, elde edilmekistenen faydanın ne olabileceği gibi unsurlarıda ihtiva etmeli.  Sonuç olarak alınacak karardan yöelinelecek ve yürünecek yoldan beklentiler %100 olmamalı, sonuçta hiç bir olayı Bembeyaz ve veya kapkara görme durumunda olmamalıyız.  Bizler insan olarak ancak ve en fazla değişik seçenekler arasında optimizasyon yapabiliriz.  Neden böyle diyorum neden hiç bir şeyde kesinlik aranmamalı?

Mesela fizik yasaları kesin değimidir?   Matematik de kesinlik yokmudur? Matematik her zaman aynı sonucu vermezmi?  Fİzik değil ama Matematik bir çok yönü ile kesindir çümkü nihayetinde Matematik de bazı ön kabuller ile başlarız.  Ön kabuller olmadan matematik işlemez.  O ön kabulleri değiştirdiğiniz anda, matematik de sonuçlarda değişecektir yani kesinliği olmayacaktır.

Fizik yasalarına gelince. Bir çok bilim adamı Fizik yasalarının aksi ispat edilene kadar doğru olduklarını kabu ederler.  Bazı sosyolojik kesimlerin toplumların inancının aksine  gerçek şudur Fİzik yasaları dahi aksi ispat edilene kadar geçerlidir.  Bazılarımız bilime inanır, ve hatta bilimi din gibi bir inanç yerine koyan insanlar vardır.  Kendi fikirleridir.  Her problemin her sorunun üstesinden bilim sayesinde gelinebileceğine inanan kişi çoktur.  Elbette bilimin insanlığa katkısıçok olmuştur. gelişime katkısı olmuştur.  Daha konforlu daha uzun yaşama en azından bazı kesimleriçin katkısı olmuştur.  Ancak unutulmaması gereken şey, şu anda dünya da yaşanan her sorunun her problemin her kaosun her felaketin sebeplerinden biridir Bilim. Hayır bunların sebebi bilim değil bilimi kullanan İnsandır, hırslı insandır kötü insandır diyebilirsiniz.  Suçu insanlara veya bazı sosylojik kesimlere, siyasetçilere bürokratlara şuna buna atabilirsiniz.  Bu durumu değiştirmeyecektir.  Evet insanlarda sorumludur ve yine oluşan sorunları çözmek yine bilim in işidir diye düşünülebilr.  Ama ne olursa olsun Bilimi tek başına, tek bir kavram olarak kendi başına olan bir obje gibi görüp kusamanın yüceltmenin yanlışlığı da buradadır işte.  Nihayetinde her kavram her unsur insan açısından değerlendiriyoruz.  İnsan nın olmadığı bir durumu sorgulamak bizim brada konumuz değil.

Doğru bilinen yanlışlar dye bazen magazin programlarında belgesellerde degilerde bilirsiniz ara yayınlar çıkarç  Bu nedenle sanırım insanoğlu için tam esin %100 doğru veya yanlış diye bir şey yoktur.  Yani bu tarz yargılamalrdan sıfatlardan kaçınılmalıdiye düşünen insanlar toplumda bilim dünyasında acaba yüzde kaçtır.  Çok da önemli değildir cevabı.  Bazen duyarım sağdan soldan arkadaşlardan dostlardan sohbetlerde yeri gelinec söylenir yaşamda siyah veya beyaz yoktur. Yaşam grilerden oluşur. Bence gerçekçi bir ifade. Şahsen kaçınmışımdır kesn fadelerden olayları, insanları durumları yargılamaktan.  Huzursuz eder beni.  ALlah Hakimlerin Yargıçların yardımcısı olsun demişimdir hep. Hiç koay değildir bana göre olağanüstü sormululuktur.  diyeceksinizi ki birilerinin bunu yapması lazım.  Evet bazlıarının bu kararkarı vemesi lazım.

Sonuçta tekrar aynı noktaya geliyoruz sanırım hayatta kesinlk yoktur. DOğru veya yanlış demek sanırım hatalı. en iyii belki demek mi acaba?

Hayat ciddiyet istiyor sorumluluk istiyor, dünya da en mutlu kmse kimdir derseniz, derviş geyiği olarak sorumluluk almayan kimsedir derler.  Dünyada en zengin insan kimdir diye sorarlar dervişe hiç birşeye sahip olamyandır der.  Tabii ona göre zaten kşmse hiç bir şeye sahipdeğildir.  Herşeyin herkesin sahibi onun inandığı Yüce varlığıdır. Ne demişler? Şeriatta bu senindir şu benim. Tarikatta hem senindir hem benim, Hakikatta Ne senindir ne Benim.   Hayatı yaşamı varlığını var oluşu ölüm ile yaşam ilişkisini bu kadar felsefi anlatan başka bir deyiş varmıdır bilmiyorum.

Bir kıssa daha vardı beğendiğim.  Zamanın bir yernde bir köyde çifçi tek oğlu ve eşi ile birlikte yaşarmış.  Bir gün genç oğlu daha gitmiş ve 4 tane yapani at ile birlikte dönmüş.  Komşuları demişlerki çiftçiye, bak evladın 4 tane at getirdi neredeyse köyün en zengni oldun ne kadar şanslı adamsın.  Yaşlı çiftçi tepki vermeden demiş ki sadece "Belki".  Aradan bir süre geçmiş, genç oğul atları ehlileştirmek için gece günüdüz uğraşırken, atın bir tanesinin üstünden düşmüş kolu bacağı kırılmış günlerce kendine gelemez halde yatarken, komşuları gelmişvedemişlerki "ahh ahh sen ne şanssız adamsın bir tanecik oğlun var oda şimdi yatalakgibi ne olacağı belli değil tek evladını 4 tane at uğurna kaybedeceksin". Çiftçi yine tepki vermeden sadece "Belki" demiş.  Çiftçini oğlu kolu bacağı kırık kendini bilmez halde hasta yatarken, bölgenin hükümdarı başka bir devlete savaş etmiş ve bölgedeki köylerden tüm genç erkekleri orduya almaya başlamış.  Çiftçinin komşuları yine gelmişer elbette.  Demişlerki "Sen ne kadar şanslı bir adammışsın.  Bizlerin evlatları oğulları savaşa katılmak için orduya alındı ve büyük ihtimalle hiç biri geri dönmeyecek hepsi ölecek.  Oysa senin oğlun tamam hasta yatakta ama en azından yanında ve belkide bir süre sonra iyileşecek.  sen ne kadar şanslı br adamsın da bizler şanssısız", ve çifçi yine hiç bir tepki vermeden sadece "Belki" demiş.

Bu kıssa kadar kanaat etmeyi yüceleştiren ve hepimize çok büyük ders veren başka bşr hkaye sanırım yok.  BELKİ diyor çiftçi neden belk diyor çünkü biliyorki hayatta her şey var her an her şey olabilir.  Belkideen sonunda k ders şu olmalıdır bu hikayede,varken paylşacaksın yokken sabredeceksin.  Hiç öykünmeyeceksin hiç böbürlenmeyeceksin hiç büyüklenmeyeceksin.  Çünkü hayatta her şey var,iyide var kötüde var, yanlışda doğruda var.  Sarp dağlar dik baırlar var.  Düz yollar yokuş aşağı yollarda var.  Hepsi her şey her an karşına çıkabilir.

Severim bu fadeyi,

Elbette hayatta vardır bazı diğerleri derviş değildir ama hiç bir sorumluluk almadan yaşamaya çalışan ne derler Bohem olanlar.  Vardır ancak onlarında bir zaafı.  Neye sahipsen o senin zayıflığınıdır derler ki doğrudur.  Shaip olduklarındır senin en zayıf yanın.  Çoğu kişi için özenilenecek bir durumdur. Hoca Nasrettin in "Ye Kürküm Ye"ile "Ver braz da biz ölelim" fıkraları hani derler ya hem güldürür hem de düşündürür.  gerçekten iyidirler iki lakırdıda bir ansiklopedi dolusu bilgi verir, yapabilene günlerce düşündürtür, sorgulatır yaşamı.

Ne diyorduk?  Ne dşye başladık deneme yanılma yolu ile doğru yöne bulunabilir mi?  bunu sorguluyorduk Nasreddin Hoca ya geldik ve hiç bir şeyde kesinlik olmamalı noktasına geldik.  Nacak tabiiamaç belli derdimiz trafik  Yok hayır istanbul trafiği değil, web de sitelere gelen trafik.  Google ı kandırabilirmiyiz? kandırabileceksek nasıl yaparız?

Deniyoruz efendim deniyoruz.

Nasıl ikna oluyor Google da size trafik lütfediyor?  Benim pek bir fikrim yok.  Google a reklam verecekmişsin seni öne çıkaracakmış. evet mantıklı bir durum ne kadar para o kadar köfte.  E-ticaret sitelerinin hem sayısı hem de ciroları,  Son 3-4 yılda ve özellikle pandemi sırasında yaşanan karantina ve sokağa çıkma kısıtlamaları yüzünden arttı.  Bazı büyük platformlar cirolarını 3 e beşe katladı, bazıları arttıramadı.  Nihayetinde kapitalist düzen de reklam önemli.  Rahmetli Rasim Abi min repliği gibi En Önemlisi O.  Reklam veriyor arkadaşlar devamlı ve işlerini büyütüyorlar.  Maalesef işler böyle ürüyor, reklam vereceksin ve tükeyiciyi yönlendirip manipüle ederek Tüketimin Harcamanın kendisinin en doğal hakkı olduğu gibi zırvalarla, tüketim toplumu denilen sistemi oturtacaksın.  Sonuçta kendin oluşturduğunu bu sistem için belli bir süre sonra tüm doğal kaynaklar tükenirken yani gelecek kuşakların haklarınıda sadece 1-2 kuşağa boca etmişken daha kötüsü bu kadar tüketimi karşılamak için yaptığın üretim yüzünden dünyanın sonu geliyor diye en önde sen bağıracaksın ve ağlayacaksın.  Bu ne yaman çelişki diyeceksiniz. Maalesef öyle Bu zihniyet her ortamda her olayda diğer unusurların arasında kendi değerlerini ve zihniyetini öne çıkarmak için her yolu dener her türlü dönekliği gösterir ve bunu da hem kendi ülkelerinin hem de diğer tüm ülkelerin vatandaşlarına iyi bir şeymiş gibi gösterir. Kendi değelerierini herkese empoze edersen bir nevi oyun senin koyduğun kurallar içinde oynanır.  Herneyse tüketim toplumu için reklam önemli.  Reklam nasıl olacak peki? nasıl yapılacak peki? Koca koca holdingler şirketler reklam ajansları var ve bunlar bu iş için zamanlarını, paralarını harcıyorlar.  Evet bir emek var ortada, ama ne için bu emek?  İnsanları sadece tüketerek sadece harcama yaparak mutlu olacaklarını zannettiren, manpüle eden bir emek.  Oyunun kuralı bu diyeceksiniz ki maalesef öyle.  Şöyle bir düşününce diyorum ki benim çocukluğumda gençliğimde bu kadar reklam yoktu.  Vardı tabii yine bazı markalar, reklamlar.  Mesela Sony vardı bizim çocukluğumuzda bir devdi.  Sony televizyonun yoksa adam değildn fakrdin köylüydün algısı vardı.  İş nereye geldi, şimdi Sony markasını bilmeyen duymayan kuşaklar var.  Belndax diye şampuan vardı.  Rüzgarla uçuşan saçlar için bir avuç şampuan boca etmen gerekirdi.  Diş macununu öyle mercimek gibi diş fırçasına koymak aslan ve kata olmaz, fırçanın tümüne şöye 6 okka falan sıkacaktın ki diş macununu pırıl pırıl parlayan bembeyaz dişlerin olacaktı.  Bunlar geçti çok şükür.  Hatırlıyorum da yüzlerce binlerce marka vardır sonrasında, Fuji vardır Kodak Vardı, Epson, Hewlet Packard yani HP vardır sanırım hala var bazıları.  Cola markaları 2 taneydi biliyorsunuz hala var Coca Cola ve Pepsi.  SOnrasında gazoz markaları vardı işe Uludağ mesela en bilineni şu anda da var. Sweps miydi tam aklıma gelmedi başka bir içecek markası daha vardı.  Şimdi pek kalmadı sanırım bilemiyorum.  Bazı türk markaları çıkma istedi, oyunu kuralına göre oynayalım dye bunlar çıktılar ortaya Turko Cola idi sanırım markası.  Verdler reklamı verdiler reklamı belki ilk 3-4 ay rekabet ettiler ve piyasadan bazı paylar aldılar.  Sonra paralarımı bitti yoksa bu işin sadece reklamla olmayacağınımı anladılar, reklam kesild 1 sene sonra ve marka da bitti herhalde.  Halis mulis Türk markası İpana vardı.  O zaman günyanın en büyük markası Colgate yoktu bizde.  Ancak yurt dışına gidip gelenler veya kaçak göcek getirlilrdi  Bu marka bir girdi Türkiye ye İpana pazarda % 90 hakimken verdi parayı satın aldı İpana yı sonra kendi markası Colgate in reklamını boca etti her türlü mecrada İpana nın pazar payı bilmiyorum şimdi varmıdır %10.  Olsa bile nedir yani tüm markalar aslında tek veya iki ayrı şirketin ürünü sonuçta.  Gerçekten piyasada rakip diye bilinen markaların çoğu bir veya ili hadi sen üç şrket de onların malı.  Adamlar farklı toplum kesimlerine farklı imaj yükledikleri farklı markalarla htap ediyorlar.  İşte A plu, A kategori B kategori diye de sınıflandırmışlar insanları tüketim güçlerine göre.  Hedef bir çoğunda A plus dedikleri kategori ancak tabii burada insan sayısı çok az.  Daha çok satabilmek için A ve özellikle B kategorisine de hitap etmen lazım.  Bir de mecra dedik ya, bu mecra meseleside enteresan.  İşte varya koca koca holdingler reklamcılar ajanslar bunların işi hedef kitlesini belirlemek, sona hedef kitlelerine hangi mecradan ulaşacaklarını tespit etmek.  Yani biliyorsunuz, var işe mecralar, televizyon var radyo var gazete var eskisi gibi olmasada, bill boardlar var sokaklarda, internette sanırım yüzlerce değişik mecra var, oyun sitelerinde değişik platformarda, you tube da var oğlu var, otobüsler de duraklarda Metro da var.  Yani şimdi şöyle düşünelim adam sanırım Porshe veya Ferrari yi Metro da afiş asıp reklam yapmaz.  Onun reklamı Havalimanının en görünür en prestijli yerinde yapılır.  MEcra dediğimzi budur.  Bunun için emek veriyor arkadaşlar, hani reklamı hangi markayı hangi mecra da verelim ki attığımız taş ürküttüğümüz kurbağa ya değdin.  Yani harcanan emek ve para nın karşılığını maksimum olarak alalım.  Çalışıyor adamlar, sonra sen zannediyorsun kendin kara verdin satın almaya.  Hayır efendim sen sana çocukluğundan ve hatta bebekliğinden itibaren boca edilen tüketim kültürü, tüketim hayat tarzı, açık veya gizli reklamlar sonucu bilincinde ter ettirilen unsurlar sonucu o kararı veriyorsun.

Demiştim ya SOny, bizim çocukluğumuzda Sony Televizyon almak çok büyük hedefti ve önemliydi.  Çükü Sony ancak zenginlerde ve Batılı tipli evlerde olurdu köylülerde olmazdı Yani köylülük kötü bir şey değil elbette ama bilinç altımız tüm mecralar, tüm filmler, kitaplar tarafından manipüle edilerek en iyisinin Batı lı gibi olmak olduğu nu söyleyecek şekilde format edilmişti.  Sonra araba kültürü oluşmaya başladı Aynı şekilde türk markalı arabalar ehh idare ederdi ama en iyisi Mercedes ti.  Mercedes in olmalıydı ki zengin görünesin havalı olasın ki EN öenmlisi o.  Sanırım artık Mercedes de artık geçildi.  Daha iyisi pvar, daha pahalısı var Porsche , Ferari, Range Rover Bugatti, AstonMartivar .  var oğlu var. Yeni yeni Tesla geliyor.

Bazı markaların bir çok alt markası var

İlk aklıma gelenler Apple in altmarkaları Macintosch ve i-phone mesela.  Toyota nı Alt markası Lexus var, Corona,corolla gibi diğer alt markaları var.  Mesela P&G de kendi başına bir marka ve sanırım bu markanın yüzlerce alt markası var, colgate, ipana, omo, deterjan markaları, persil, algida, bir çok gıda markası, deterjan markası var.  Hefeledikleri her ayrı kitle için ayrı markaları var.  AYnı kitle için bile eminim birbirleri ile rekabet edecek alt markaları vardır.  Galiba iş sonunda şu noktaya geliyor.  En başta dediğimiz Markalaşma imkansıza yakın gibi bir iştir ifadesi galiba yanlış oldu.  Markalaşma bazıları için kolay veya en azından hazır alt yapı üzerine yeni alt markalar inşa etmek göreceli olarak kolay görünürken çoğunluk için sıfırdan yen bir marka ve onun alt markalarını oluşturmak imaknsıza yakın ve çok büyük sermaye, emek zaman harcanması gereken bir iş.

 

deam edeceğiz inşallah. Sağlıcakla kalın..

 

Paylaş :
T-Soft E-Ticaret Sistemleriyle Hazırlanmıştır.